yOemn. Nükleer enerji kullanmanın çevresel açıdan avantaj ve dezavantajları nelerdir? Türkiye’de nükleer enerji kullanmanın çevresel açıdan avantaj ve dezavantajları konusunda tartışmalar uzun süredir devam etmektedir. Nükleer enerji kullanımının çevre açısından avantajları – Günümüzde elektrik üretiminde kullanılan kömür, doğal gaz veya petrol gibi fosil yakıtlar çok fazla miktarda karbondioksit salınıma neden olmakta buda oluşturduğu sera etkisi ile küresel ısınmayı hızlandırmaktadır. Nükleer enerji üretiminde radyoaktif elementler kullanıldığı için çevreye karbondioksit salını minimum düzeylere indirilmekte ve hava daha temiz kalmakta böylece küresel ısınmayı hızlandırıcı etkileri daha düşük olmaktadır. – Nükleer enerji geliştirilme aşamasını bitirmiş bir teknoloji olduğundan çevre etkisi yok denecek kadar azdır. – Nükleer enerji tesisleri ile üretilen enerji miktarı klasik yöntemlere göre kat kat fazla olduğu, mevcut fosil yakıt enerji santralleri kapatılarak enerji, nükleer santrallerden karşılanabilir ve çevre daha az kirlenmiş olur. Nükleer enerji kullanımının çevre açısından dezavantajları – Nükleer enerji üretimi sonrası oluşan nükleer atıkların saklama koşullarının ve bunların oluşturduğu radyoaktif tehlikenin büyüklüğü çevre ve tüm canlılar için tehdit oluşturmaktadır. – Tüm önlemlere rağmen yaşanabilecek kazalar sonrası oluşacak radyasyonun çevre ve insanlar için çok yıkıcı sonuçlara neden olması – Oluşan nükleer atıkların nükleer silah geliştirme çalışmalarında kullanılabiliyor olması ve bunun sonucu yeni nükleer silahların geliştirmesi ve yeni savaşların zemin bulmasının çevreye vereceği zarar. Temiz Enerji ve Türkiye'de Temiz Enerji KullanımıOrtalama Okunma Süresi 630Temiz Enerji KaynaklarıEnerji, hayatımızın hemen her alanında ihtiyaç duyduğumuz ve bu ihtiyacın giderek artış gösterdiği taleplerden biridir. Örnek ile hayal dünyamızı geliştirelim; her yeni ürün geliştikçe bu ürünü çalıştırmak yine enerji ile nüfusunun hızlı artışı ve gelişen sanayi ile enerjiye duyulan ihtiyaç da katlanarak artacaktır. Aynı zamanda ülkelerin gelişmişlik seviyesinin göstergeleri arasında enerji tüketiminin rolü göz ardı artış gösteren enerji ihtiyacı rağmen fosil yakıt rezervi giderek azalmakta ve fosil yakıtların kullanımı sonucu çevre kirliliği giderek açıklamalara göre son bin yılda, dünya ortalama sıcaklığı en yüksek değerlerine ulaşmıştır ve bu durum fosil yakıt kullanımının bir bunların neticesi ise yaşadığımız dönemin en büyük sorunu olan küresel ısınma ve yanında doğal felaketlerin de gözle görülür bir şekilde artmasına sebep Enerji Kaynakları Nelerdir?Hidro EnerjiSuyun potansiyel enerjisinin kinetik enerjiye dönüştürülmesi ile sağlanan enerjidir. Suyun bu akış enerjisi ilk taşıma amaçlı kullanılmıştır. Ardından elektriğin bulunması ile birlikte kurulan hidroelektrik santrallerde elektrik üretimi sağlanmıştır. HES olarak adlandırılan Hidroelektrik Santrallerinde sudan elektrik elde etmek adına faydalanılır ve bu sistemin çevreye herhangi bir zararı EnerjiKısaca atomun parçalanması ile elde edilen enerjidir. Kalkınma ve sanayileşme açısından çok büyük önem taşıyan Nükleer Enerji, teknolojinin kapılarını bize sağlayan bir güçtür aynı zamanda. Atomun parçalanması ile ortaya çıkan radyasyon iyi bir şekilde tolere edilirse hiçbir zararı olmamaktadır. Nükleer Enerji santrallerine karşı oldukça büyük tepkiler olmasına rağmen yeni teknolojilerin gelişmesi ile yapılan araştırmalar neticesinde çevreye zarar verme olasılıkları neredeyse yok denilecek EnerjisiHerhangi bir santral ya da özel bir çalışma gerektirmeden enerji sağlayan Güneş ışınları dünyayı hem ısıtmakta hem de aydınlatmaktadır. Tüm bunlara rağmen daha teknik ve sistemli bir şekilde güneş enerjisinden faydalanmak maksatlı güneş kolektörleri tasarlanmıştır. Güneş ışınlarından sağlanan ısı elektrik enerjisine dönüştürülür. Bu sistemin çevreye herhangi bir zararı Enerjisi ile elektrik tüketimi karşılama oranları oldukça düşüktür. En büyük elektrik santrallerimiz ise Konya ve Nevşehir’de bulunmaktadır. Fakat elektrik tüketimi karşılama oranları yıl geçtikçe az da olsa bir artış göstermektedir ki bu artışın devam etmesi toplumun faydasına bir yükseliş olacaktır. Güneş enerjisi ile elektrik üretimi potansiyeli yüksek olmasına rağmen elektrik amaçlı kullanım oldukça kısıtlıdır. Fakat bu enerji yaygın olarak ısıtma maksatlı EnerjisiRüzgar gülü kullanılarak, rüzgar gücünden elektrik enerjisi üretilir. Kurulumu son derece basit olması sebebi ile oldukça popüler bir sistemdir. Yine bu sistemin de çevreye hiçbir zararı enerjisi ile yıl bazında elektrik üretimi artış göstermektedir. Bu artış gidişatın giderek daha da artacağı sonucuna kapılmamıza neden olabilir. Sonuç olarak elektrik tüketiminin bir hafife alınamayacak bir kısmını karşılayan rüzgar enerjisinden ile tarihleri arasında kWh rüzgar santralleri ile elektrik üretimimiz söz EnerjiJeo yer, termal ise ısı anlamına gelmektedir. Jeotermal Enerji Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından biridir ve oldukça önemlidir. Yenilebilir Enerji ile elektrik üretiminde kullanılır. Yeraltında, magma da bulunan yüksek sıcaklık ve basınç neticesinde oluşan ısı Enerjisi2 tür biyokütle vardır. Biri hayvansal kökenli diğer bitkisel kökenli biyokütledir. Biyokütle atıklarının yakılarak ve belirli işlemler geçirilerek kullanılması sonucu elde edilen enerji türüdür. Biyokütle hem temiz enerji kaynağı hem de yenilebilir enerji enerji üretiminde diğer enerji kaynaklarımıza göre farkları ;İklim değişikliğini yavaşlatıcı tek enerji kaynağıdır,Peyzaj değeri oluşturması,Sürekli olarak yeni iş olanakları oluşturması,Devlete sağladığı ekonomik ve siyasal Gel-Git EnerjisiDenizlerde oluşan gel-git dalga hareketlerinden faydalanılarak oluşan enerjidir. Ay , güneş, dünyanın çekim gücü ve merkezkaç kuvvetleri arasındaki etkileşim sonucunda oluşur. Gel-Git olayı sonucunda denizlerdeki dalgalanmalar yüksek seviyeye ulaşır ve bu gel-gitlerden elektrik enerjisi elde Yakıtların Beraberinde Getirdiği SonuçlarFosil yakıtlar, doğal enerji kaynaklarıdır, hidrokarbon ve yüksek oranda karbon içeren kömür, petrol ve doğalgaz gibi yakıtlardır. Fosil yakıtlar, geçmiş çağlarda çürüyen bitki ve hayvan atıklarının oksijensiz ortamda çözünmesi ile yakıtların kullanımı doğaya yüksek miktarda CO2 salınımına neden olmaktadır. Sera gazlarının en önemlisidir ki bu da iklim değişikliklerine neden olmaktadır. Fosil yakıtlar doğada kendini yenileyemedikleri için yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan Enerji Kullanımında Türkiye’nin Mevcut DurumuTürkiye gerek coğrafi durumu gerek ise iklimi sayesinde temiz enerji üretimi açısından oldukça şanslı bir pozisyondadır. Fakat üretim imkanı yüksek olsa da kullanım ve tüketim konusunda Türkiye kendi potansiyelinin tamamını temiz enerji potansiyelinin tamamını kullandığı takdirde ekonomi ve sağlık açısından oldukça iyi sonuçlar doğuracaktır. Temiz enerji kaynakları, tükenmeyen kaynaklar olduğu için doğada sürekli kendini mevcut durumuna baktığımızda enerji tüketimi hızlı bir şekilde artış göstermektedir. Ülke olarak dışa bağımlılığın azaltılması maksatlı yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artış göstermesi zaman da enerjide çeşitlilikler yaratmamız gerekir. Türkiye gerek coğrafi konumu gerekse doğal kaynak zenginliği ile enerji üretimi ve kendi enerjisi ithal etme konusunda ilerleme göstermelidir. Bu konu özelinde bir çok yasal değişiklik ve teşvik söz bunların arttırılması aynı zamanda da faydaya dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Türkiye, Enerji üretimi ve kendi enerjisinin tüketimi konusunda potansiyelinin çok gerisindedir. Türkiye’nin Nükleer Enerji Macerası ve Akkuyu Nükleer Santrali Bilinenler ve BilinmeyenlerÜlkemizde pek çok sonuçsuz girişimin ardından AKP iktidarı enerji alanında piyasacı bir çerçeve içinde nükleer enerji üretimi düğmesine bastı. Berberinde birçok tartışmayı da başlatarak! Bu raporda kısaca nükleer güvenlik yaklaşımlarına değinilerek, Akkuyu Nükleer Santral Projesi özelinde Türkiye’nin nükleer macerası, nükleer alandaki kurumsal yapılanma ve mevcut sorunlar Yaşamı Kurgulama Bilim Alanı Enerji Komisyonu RaporuGirişHalihazırda inşaatı sürmekte olan Akkuyu Nükleer Santral Projesi AKP iktidarının tüm “mega” projeleri gibi kuralsız ve denetimden azade bir şekilde ilerliyor. Ülkemizde İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen pek çok sonuçsuz girişimin ardından AKP iktidarının enerji alanında piyasacı bir çerçeve ile birlikte nükleer enerjiden yana tavır koyması, nükleer projelerin gerçekleştirilmesi için diğer enerji tesislerinden ayrı bir düzenleme ihtiyacını beraberinde getirdi. Nükleer tesislerin güvenliği, projelerin hassasiyeti ve emniyet gerekleri bahane edilerek yargı ve Sayıştay denetimleri ile Kamu İhale Kanunu’nun getirdiği kısıtlardan kurtulmanın yolu olarak nükleer santral projelerinin teknoloji sahibi ülkelerle yapılan ikili anlaşmalar çerçevesinde yürütülmesi tercih edildi. Bu çalışmada kısaca nükleer güvenlik yaklaşımlarına değinilerek, Akkuyu Nükleer Santral Projesi özelinde Türkiye’nin nükleer macerası, nükleer alandaki kurumsal yapılanma ve mevcut sorunlar güvenlikBirleşmiş Milletler bünyesinde uluslararası anlaşmalarla belirlenen çerçevede tüm dünyada nükleer tesisler yer seçiminden söküm aşamasına kadar ortaya çıkabilecek risklere karşı düzenleyici denetim altında tutulmaktadır. Bunun için ülkelerde “bağımsız” düzenleyici kurumların bulunması gerekmektedir. Nükleer güvenliğin sağlanmasında hem ulusal nükleer düzenleyici kurumların hem de uluslararası organizasyonların mevzuatları ve dokümantasyonu dikkate genel anlamıyla nükleer güvenlik; tesis sistemlerinin ve tesis personelinin kazaların oluşmasını önleme, kazanın olması durumunda ise kaza sonuçlarını en aza indirgeme yeteneği olarak anlaşılmalıdır. Nükleer Güvenlik Sözleşmesi uyarınca nükleer güvenliğin sağlanmasında birincil sorumluluk nükleer düzenleyici kurumdan lisans almış tesis sahibine aittir [1].Bu yaklaşım, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD dışındaki ülkelerde tesisler doğrudan devlet kurumları veya devlet şirketleri tarafından kurulurken makul görünmüştür. Ancak günümüzde enerji alanındaki piyasalaşma ile diğer enerji tesisleri gibi nükleer tesisler de devlet kurumlarınca denetlenen ancak özel şirketler tarafından işletilen tesisler haline dönüşmüştür. Düzenleyici kurumlar tarafından talep edilen güvenlik önlemleri, maliyet artırdığı, enerjide kesintiye neden olabileceği ve sosyal kabul açısından sorunlar yaratabileceği için siyasal iktidarlar tarafından baskılanmakta veya çoğu zaman düzenleyici kurumların büyük enerji şirketlerine verili piyasa ilişkileri nedeniyle yaptırım uygulayamadıkları için gerekli tedbirler en acı örneğini insanlık Fukuşima felaketi ile yaşamıştır. 2002 yılında işletici şirket TEPCO’nun 16 yıl boyunca teknik raporları değiştirerek sistemlerdeki arıza ve kazaları düzmece raporlar ile gizlediği ortaya çıkmış, TEPCO’nun işlettiği santraller işletmeden çıkarılmıştır. Ancak 2003 yılında santrallerin kapanması ile oluşan enerji açığının Japon ekonomisine getirdiği yük, TEPCO’nun siyasetçilere ve siyasetçilerin de düzenleyici kuruma baskısıyla sonuçlanmıştır ve kimi yüzeysel önlemlerden sonra santraller tekrar devreye alınmıştır. Düzenleyici kurumun, kazanın hemen öncesinde kimi ekipmanların bakımının yapılmadığını ve nükleer güvenlik zaaflarının olduğunu tespit etmesine karşın işletici şirket gerekli önlemleri almamış ve felaket nükleer enerji macerası Türkiye 1. Cenevre Konferansı sürecinde 1955 yılında “Barış İçin Atom Projesi” çerçevesindeki anlaşmayla bu alanda ABD ile anlaşma imzalayan ilk ülke olmuştur. Anlaşmayı takiben 1956 yılında düzenleyici kurum olarak Başbakanlığa bağlı Atom Enerjisi Kurumu AEK kurulmuş, 1957 yılında Birleşmiş Milletler bünyesinde oluşturulan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı UAEA’na üye olunmuştur. Türkiye bu ajansın kurucu yılında Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde ÇNAEM 1 MW gücünde bir araştırma reaktörü devreye alınmıştır. 1964 yılındaki 3. Cenevre Konferansı'nı takiben dünyada nükleer santrallerin inşasına hız verilmiş, büyük güçlü ticari nükleer santraller 1969-70 yıllarından sonra artan bir hızla işletmeye girmişlerdir. Türkiye’de de ilk defa 1960’ların ortasından itibaren bir nükleer santral için fizibilite çalışmaları yapılmış ancak 1970 - 1971 yıllarındaki ekonomik ve politik koşullar nedeniyle bu plan hayata girişim 1970 yılında kalkınma perspektifi ile bir kamu tekeli olarak kurulan Türkiye Elektrik Kurumu TEK öncülüğünde nükleer santral kuruluşuyla ilgili çalışmaları yürütmek üzere Nükleer Santraller Dairesi'nin kurulması ile başlamıştır. 1974 - 1975 yılları arasında yapılan yer belirleme çalışmaları neticesinde özellikle nüfus yoğunluğu ve deprem yönünden en uygun yer olarak Akkuyu sahası seçilmiştir. 1976 yılında AEK Akkuyu sahasının uygun olduğuna karar vermiştir. Yer belirlendikten sonra 1977 yılında yapılan ihale sonucunda Asea Atom – Stal Laval – Spie Batignolles şirketler grubu ile Türkiye Elektrik Kurumu TEK arasında müzakereler başlamıştır. Uzun süren sözleşme görüşmeleri karara bağlanamamış ve 12 Eylül darbesinin ardından ihale sonuçlandırılamamış ve çalışmalar sonuçsuz kalmıştır. Üçüncü girişim 12 Eylül darbesinden sonra 1983 yılında zamanın Cumhurbaşkanı tarafından, Türkiye’nin üç adet nükleer santral kurmaya karar verdiği ve tüm ihale, mühendislik, imalat, tesis, işletme, yakıt temini ve kullanılmış yakıtların depolanmasını yürütmek üzere Nükleer Elektrik Santralleri Kurumu'nun NELSAK kurulduğunun açıklanması ile başlatılmıştır. İhale TEK tarafından düzenlenmiş ve santralin yap-işlet-devret modeli ile yapılması öngörülmüştür ancak finansman sorunları yüzünden ihale sonuçlandırılamamış ve görüşmelerin kesilmesini takiben Çernobil kazasının gerçekleşmesi ihalenin iptal edilmesine ve çalışmaların sonuçsuz kalmasına yol kez nükleer santral kurma girişimi yine Akkuyu sahası için 1996 yılında yapılan ihale ile gerçekleşmiştir. Değerlendirme sürecinde ihalenin sonucunun açıklanması altı kez ertelenmiş ve 2000 yılında ihale Bakanlar Kurulu toplantısında nükleer santral yapımı için elverişli koşullar oluşuncaya kadar Türkiyenin Nükleer Programı'nın ertelenmesine karar verildiğinin açıklanması üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile ihale iptal edilmiştir [2].AKP iktidarında da nükleer enerji dönem dönem gündeme gelmiş; 2006 yılında TBMM KİT komisyonunda TAEK tarafından 43 kritere bakılarak nükleer santral kurulumu için 8 adet yerin incelendiği ve sonuçta Sinop’ta nükleer teknoloji merkezi ve hemen yakınında nükleer reaktörlerin kurulmasına karar verildiği belirtilmiştir. Bugün ÇED çalışmaları süren Sinop sahası da bu şekilde belirlenmiştir [3].Beşinci girişim ise “Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı"nın 8 Mayıs 2007 tarihinde mecliste kabul edilerek yasalaşmasını takiben başlamıştır. 2008 yılında yapılan yarışma sonucunda Rusya menşeili VVER tasarımının yarışma ölçütlerini sağladığı belirtilmiş ancak 2009 yılında Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararıyla nükleer santral kurmak üzere yapılan bu girişim de başarısız sıralanan pek çok sonuçsuz girişimin ardından, projelerin sürekli yargı yoluyla iptal edilmesinin önüne geçmek, Sayıştay denetimlerinden ve Kamu İhale Kanunu’ndan muaf tutabilmek adına santral projesinin uluslararası ikili anlaşmalar ile yapılması yoluna gidilmiştir. Bunun sonucunda 2010 yılında “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti'nde Akkuyu Sahası'nda Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma” imzalanmıştır. Bugün Akkuyu Nükleer Santrali'nin inşası 1976 yılında karar verilen sahada bu anlaşma çerçevesinde yürütülmektedir [4].Bu anlaşmanın ardından kurulması planlanan ikinci nükleer santrale için, Japonya ile 2013 yılında Sinop’ta bir nükleer santral kurulmasına ilişkin anlaşma imzalanmıştır [5].Nükleer projeleri nasıl ilerliyor?Nükleer enerji programı olan tüm ülkelerde bu alanı düzenleyecek ve yer belirleme aşamasından söküm aşamasına kadar tüm süreci denetim altında tutacak “sözde” bağımsız düzenleyici kurumlar bulunmaktadır. Buna örnek olarak Rusya Federasyonu’nda Rostekhnadzor, Japonya’da NRA, Fransa’da ASN, Amerika Birleşik Devletleri’nde NRC sayılabilir. Türkiye’de bu görev Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişin ardından yapılan son düzenlemelere kadar Türkiye Atom Enerjisi Kurumu TAEK tarafından ulusal mevzuat ve UAEA tavsiyeleri çerçevesinde yürütülmüştür. Ancak 9 Temmuz 2017’de mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 702 sayılı “Nükleer Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile Nükleer Düzenleme Kurumu NDK ve Nükleer Teknik Anonim Şirketi NÜTED kurulmuş ve TAEK’in kimi görevleri bu kurumlara devredilmiştir. Yeni dönemde bu kurumların nasıl çalışacağı hâlâ belirsizliğini her nükleer tesisin düzenleyici kurumdan lisans alan bir kurucusu / işleticisi olması gerekmektedir. Kurucu; tesisin yapımından, işletmesinden ve bir kaza durumunda doğacak tüm zararlardan sorumludur. Bu sorumluluk uluslararası anlaşmalarla belirlenmiştir. Bu sorumluluğun taşınabilmesi için dünyada genel eğilim nükleer santrallerin devlet tarafından doğrudan veya devlet şirketlerince kurulması yönündedir. Ancak Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere kimi ülkelerde özel şirketler nükleer santralleri kurmakta ve işletmektedir. Ülkemizde inşa edilmekte olan Akkuyu Nükleer Santrali’nin kurucusu da %100 Rus sermayesi ile kurulan özel bir şirket olan Akkuyu Nükleer Dolayısıyla olası bir kaza durumunda tüm sorumluluğun bir anonim şirketin sırtına bineceği, zamanla anonimleşeceği ve zararın karşılanamaz hale geleceği sisteme göre şirket öncelikle kurucu olabilmek için TAEK’e başvurur ve değerlendirme sonucunda “kuruculuğu” kabul edilir. Ardından belirlenen yer için yer lisansı, kurulacak santral için inşaat lisansı ve santral kurulduktan sonra işletme lisansı alınması gerekir. Nükleer santraller dahil bütün nükleer tesislerin lisanslama süreci Nükleer Tesislere Lisans Verilmesine İlişkin Tüzük'te lisanslama sürecine paralel olarak her proje için olduğu gibi nükleer santraller için de ÇED raporu hazırlanması ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca olumlu karar verilmesi ek olarak, santralin elektrik üretebilmesi için Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan EPDK üretim lisansı alması ve ürettiği elektriği devlete satabilmesi için ise Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt TETAŞ ile anlaşma yapması gerekmektedir. Akkuyu’da üretilecek elektriğin satışı için gerekli koşullar uluslararası anlaşmada uygulanması için gerekli çerçeve ise “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti'nde Akkuyu Sahası'nda Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma” ile çizilmiştir. Varılan mutabakat uyarınca anlaşmanın uygulanmasından Rus tarafı adına Rosatom, Türk tarafı adına ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ETKB kim kuracak? Kim işletecek?Rus sermayesi ile kurulan özel bir şirket olan Akkuyu Nükleer anlaşma uyarınca üretilen elektrik de dâhil olmak üzere santralin sahibidir. Yani diğer bir değişle Akkuyu Nükleer Santrali Türk topraklarında bir Rus santrali anlaşma uyarınca Rus tarafının şirketteki toplam payı hiçbir zaman %51’den az olamaz. Şirketin geri kalan azınlık hisselerinin dağıtımı, her zaman, ulusal güvenlik ve ekonomi konularında ulusal çıkarların korunması amacıyla her iki tarafın rızasına bağlı olacak şekilde tarif edilmiştir. Santralin inşası için yüklenici olarak, Rosatom’un yurtdışındaki nükleer santrallerin inşaatı ve modernizasyonu alanında faaliyet gösteren Atomstroyexport şirketi kurulacağı Akkuyu sahası 1976 yılında çıkarılan lisansı ve mevcut altyapısı ile birlikte bedelsiz olarak santralin söküm sürecinin sonuna kadar şirkete tahsis edilmiştir. Yani şirket arazi için de devlete herhangi bir kira her biri 1200 MW gücünde 4 reaktörden oluşacak ve Rusya’da inşaatı devam eden Novovoronejskaya-2 santralinin bir benzeri olacaktır. Santralin işletme ömrü ise 60 yıl olarak öngörülmektedir. Santral için gerekli ekipmanların çoğu Rusya’dan temin edilecek, Türkiye’den esas olarak inşaat ve montaj işleri için tedarik yapılacaktır [6].Santralin ekonomisiUluslararası anlaşma ile Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi TETAŞ; ilk iki ünitenin üreteceği enerjinin %70’ini, üçüncü ve dördüncü ünitenin üreteceği enerjinin %30’unu, 15 yıllık bir satın alma anlaşması süresince, KDV hariç 12,35 ABD senti/ kWh ortalama fiyattan satın almayı garanti etmiştir. Bir diğer deyişle şirket ilk iki ünitenin işletmesinden kazanılacak garantili finansman ile diğer iki üniteyi inşa sürekli gündemde olan araç garantili köprüler, hasta garantili hastaneler, yolcu garantili havalimanları gibi nükleer santral de elektrik alım garantisi ile yapıldığı yıl itibarıyla satın alma anlaşması ortalama fiyatı, 2009 yılı vergi hariç sanayi elektriği son kullanım fiyatının 11,20 ABD senti/ kWh çok az üzerindeyken, vergi hariç konut elektriği son kullanım fiyatının 12,95 ABD senti/kWh çok az altındadır [7].Bugüne gelindiğinde ise; 2017 yılında elektriğin Piyasa Takas Fiyatı PTF aritmetik ortalaması 2016 yılına göre %16,53 artışla 163,84 TL/MWh olarak hesaplanmıştır. İçinde bulunduğumuz yılda dövizdeki dalgalanma nedeniyle özellikle Temmuz ayından itibaren PTF 250-300 TL/MWh bandında seyretmektedir. Dolar sent cinsinden hesaplandığında 2017 yılı ortalama PTF 3 ABD senti/ kWh, 2018 yılı Temmuz ayından itibaren ise 4,5-5,5 ABD senti/ kWh bandında seyretmektedir. Döviz kuru arttıkça anlaşma gereği Akkuyu Nükleer Santrali oldukça pahalı bir santral haline gelmektedir [8].Santralin alım garantisi bittiğinde uluslararası anlaşma uyarınca, şirket santralin işletme ömrü boyunca yıllık bazda net kârının %20’sini Türk tarafına verecektir. Diğer bir deyişle santralin yatırım maliyetini kurtaracak yüksek fiyatlı alım garantisi bittiğinde devlet, şirketin piyasa fiyatlarından yaptığı enerji satışından elde ettiği kârın %20’sini hangi aşamada?2010 yılında anlaşmanın imzalanmasının ardından projeyi yürütecek Akkuyu Nükleer kurulmuş ve Akkuyu sahası şirkete tahsis edilmiştir. 2012 yılında ÇED süreci başlamış ve Mart 2012’de halkın katılımı toplantısı yapılmıştır. Yine aynı yıl 1976’da çıkarılan yer lisansı güncellenmiş ve TAEK tarafından kabul üç yıl süren ÇED süreci sonunda Aralık 2014’te olumlu ÇED raporu alınmıştır. Kararı takiben Nisan 2015’te Akkuyu’da bir temel atma töreni düzenlenmiş ancak atılan temelin santrale değil “kıyı yapılarına” ait olduğu açıklanmıştır. Ardından Suriye’de Rus Hava Kuvvetleri’ne ait bir uçağın düşürülmesi ile başlayan gerilim sürecinde proje duraksamıştır. Siyasi krizin aşılmasının ardından Haziran 2017’de EPDK tarafından üretim lisansı, Nisan 2018’de ise TAEK tarafından nükleer santralin 1. ünitesi için inşaat lisansı verilmiştir. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, şu anda santralin 1. ünitesinin inşaatı devam etmektedir ve 2023 yılında bu ünitenin işletmeye alınması yolunda gitmeyen ne?Akkuyu Nükleer Santral Projesi iktidar tarafından her fırsatta siyasi rant elde etmek amacıyla kullanılmaktadır. Örneğin Aralık 2014’te santralin ÇED raporu hakkında tam da Rusya Federasyonu Vladimir Putin’in geleceği gün olumlu karar alınmış, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce kendisine konu ile ilgili soru sorulunca kararı savunmuştur [9]. Benzer şekilde santralin temeli büyük bir siyasi törenle Nisan 2018’de yine Putin’in ziyaretine denk gelecek şekilde atılmış, Haziran seçimleri öncesinde bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Projenin siyasi rantının yüksek olması nedeniyle proje üzerinde sürekli bir basınç işletmeye alınma tarihinin sürekli olarak 2023 yılı olarak dillendirilmesi bu basıncın kanıtı olarak görülebilir. Siyasi baskı sonucu “hızlandırılan” projelerin sonrasında felaketlere yol açabildiğinin örnekleri tüm dünyada Pamukova Tren Kazası benzer bir baskının sonucudur. Ankara-İstanbul arasındaki tren hattında yetersiz altyapıya rağmen alelacele başlatılan hızlı tren uygulaması sonucunda onlarca yurttaş yaşamını yitirmiştir. Benzer bir senaryo nükleer santral için düşünüldüğünde daha büyük felaketlere yol açabileceği yandan düzenleyici kurum olan TAEK’in bağımsızlığı ve gücü oldukça tartışmalıdır. Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki uçak krizinde her fırsatta siyasetçilere Akkuyu Nükleer Santrali’nin sorulması bu ve benzeri projelerin siyasi ilişkilerde koz olarak kullanılabileceğini düzenleyici kurumun Rus tarafına uygulayacağı her yaptırım siyasi kriz çıkarma potansiyeline sahip olacaktır. Denetim kurumlarının neredeyse bütünüyle siyasi iktidar tarafından kontrol edildiği günümüz Türkiyesi'nde, böylesine önemli bir projede düzenleyici kurumun bağımsız ve tarafsız kalabilmesi imkânsız biçimde iktidarın önemli bir siyasi argüman olarak kullandığı “yerli ve milli” tanımı çerçevesinde açıklanan Milli Enerji ve Maden Politikası’na göre yerli ve yenilenebilir kaynaklardan faydalanılması hedeflenmektedir. Ancak yukarıda belirtildiği üzere santral hiçbir zaman Türk tarafına ait olmayacaktır. Benzer şekilde uluslararası anlaşma ile santralde üretilecek elektriğin kaynağı olan uranyumun temini şirketin tasarrufuna bırakılmıştır. Bu durumda yakıtın da Rusya Federasyonu’nda temin edileceği açıktır. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında Akkuyu Nükleer Santrali ne yerlidir ne de millidir. Santrali herhangi bir Rus santralinden ayıran tek şey Türkiye topraklarında yer nükleer atıkların ve kullanılmış yakıtların durumu netleştirilmemiştir. Kullanılmış yakıtlarla ilgili olarak taraflarca mutabık kalınabilecek ayrı bir anlaşma ile Rus menşeli kullanılmış nükleer yakıtın, Rusya Federasyonu’nda yeniden işlenebileceği belirtilmiştir. Ancak bahsi geçen “anlaşma”nın akıbeti bilinmemektedir. Atıklarla ilgili olarak anlaşmada sorumluluğun şirkete ait olduğu dışında bir ibare yer almamaktadır. ÇED raporunda sahada bir atık depolama tesisinin de yer alacağı belirtildiğinden atıkların sahada depolanacağı tahmin edilmektedir. Ancak Türkiye’de şimdilik üç nükleer santral planlandığını düşünürsek, devletin merkezi bir atık yönetimi politikasına ihtiyaç duyacağı açıktır. Ancak henüz buna dair kamuoyuyla bir bilgi kurulacağı bölgelerde enerji açığı bulunmadığı, ülke sanayisinin ekipman tedarik zincirinde yer alamadığı, santralde çalışacak insan kaynağının bulunmadığı, kullanılmış yakıtlar ve radyoaktif atıkların yönetimine dair bir plan olmadığı, olası bir nükleer kazada uygulanacak acil durum önlemleri hakkında kamuoyunun bilgilendirilmediği, teknoloji transferine ilişkin kayda değer hiçbir girişimin olmadığı, yerli kaynak kullanımı ve yerli ekipman üretimi ile ilgili bir tasarrufun bulunmadığı düşünüldüğünde, Türkiye’nin planlı bir nükleer enerji programı olduğunu söylemek olarak; süratle piyasalaşan enerji alanında kuralsızlık, plansızlık ve denetimsizlik hüküm sürerken ve tüm mevzuat ve kurumsal mekanizmalar sermayenin önünü açmak üzere yeniden tasarlanırken, nükleer enerji alanının bunun dışında kalması düşünülemez. Bu alanda atılan her adıma ve yapılan her yeni düzenlemeye, sermayenin istediği gibi at oynatabildiği, kuralsız ve göstermelik denetleme mekanizmaları ile bezenmiş bir düzen kurguladığını bilerek yaklaşmak Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Günümüzde Nükleer Enerji Rapor, Son Erişim 7 Kasım 2018[2] Kütükçüoğlu, A. 2007. Geçmişte Nükleer Alanda Yapılan Çalışmalar ve Son Gelişmeler. Nükleer Enerji Sempozyumu. 2007 TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası.[3] Türkiye Büyük Millet Meclisi Basın Açıklamaları, TBMM KİT Komisyonu, TAEK Başkanı Çakıroğlu'nu Dinledi, Son Erişim 7 Kasım 2018[4] Resmi Gazete, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahası'nda Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma, Son Erişim 7 Kasım 2018[5] Resmi Gazete, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesi Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma, Son Erişim 7 Kasım 2018[6] Akkuyu Nükleer Son Erişim 7 Kasım 2018[7] Kumbaroğlu, G. 2011, Türkiye Açısından Nükleer Enerji Ekonomisi, Nükleer Enerjiye Geçişte Türkiye Modeli, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi[8] Enerji Piyasaları İşletme Son Erişim 7 Kasım 2018[9] Bakan, nükleer’e onayı savundu Tut ki Putin’e bir jest yaptık, mahsuru yok, Son Erişim 7 Kasım 2018. Dr. Öğr. BOZKURT Marmara Üniversitesi Giriş 1934′ de İtalyan bilim adamı Enrico FERMİ Roma’da yaptığı deneyler sonucu nötronların çoğu atom türünü bölebileceğini nötronlarla bombalandığında beklediği elementler yerine uranyumdan daha fazla hafif atomlar buldu. 1938′ de Almanya’da Otto HAHN ve Frittz STRASSMAN radyum ve berilyum içern bir kaynaktan uranyumu nötronlarla bombaladıklarında Baryum-56 gibi daha hafif elementler bulunca çalışmalarını göstermek için Nazi Almanya’sından kaçmış Avustralya’lı bilim adamı LisaMEITNER’ e götürdüler. MEITNER o sıralarda Otto le deneyler sonucunda oluşan baryum ve diğer yeni oluşan maddeleri uranyumun bölünmesi sonucu oluşan maddeler olduğunu düşündüler ama reaksiyona giren maddenin atomik kütlesiyle ürünlerin atomik kütlesiyle ürünlerin atomik kütleleri birbirini EINSTEN’ in E= formülünü kullanarak ortaya enerji çıkışını buldular,böylece hem fisyon hem de kütlenin enerjiye dönüşümü teorisini ispatladılar.1 Özet Enerji, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik faaliyetlerin devamını sağlayabilmek için gerekli olan koşuldur. 1980’li yıllardan sonra sanayi sektöründe bir sıçrama yapan ülkemizde de enerji temini önemini artırarak bir sorun haline gelmiştir. Nükleer enerji terimi adını Dünya çapında ilk defa 2. Dünya Savaşı sırasında Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombaları ile duyurmuştur. 1955 yılının sonlarında ABD ve SSCB nükleer enerji kaynaklarından ilk defa elektrik üreten ülkeler olmuştur. 1975 yılında 19 ülkede 157 santralin yapımı tamamlanmıştır. 1970’li yıllarda yaşanan petrolle ilgili enerji krizi enerjiye muhtaç ülkeleri büyük ölçüde nükleer enerjiye sevk etmiştir.2 Nükleer Enerji Olası kaza durumunda çok ciddi çevresel, ekonomik, sosyal ve politik sorunlara neden olabilecek ciddi tehlikelere sahip olmasına rağmen, nükleer enerji özellikle de sanayileşmiş ülkeler tarafından artan enerji ihtiyaçlarını gidermek ve büyüyen ekonominin devam etmesini tesis edebilmek amacıyla kullanılmaktadır Dünya genelinde 31 farklı ülke içerisinde tam olarak 437 tane nükleer reaktör aktif durumda çalışmaktadır. 2030 yılına kadar ise 200’e yakın yeni nükleer reaktörün dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılması planlanmaktadır. Ülkelerin bir kısmı yeni nükleer santraller inşa etmeyi planlarken bazı ülkeler ise mevcut santrallerini kapatma ya da nükleer santral inşanın yasaklanması gibi kararlar alma yoluna gitmişlerdir. Avrupa ülkeleri arasında halkın nükleer enerjiye karşı gösterdiği tepkilerin birer neticesi olarak bazı ülkeler mevcut nükleer santralleri kapatma kararı almıştır. Özellikle Fukuşima nükleer kazasından sonra oluşan tepkinin ve nükleer enerjinin güvenlik riskinin neden olduğu endişeleri artmıştır. Nitekim Almanya’nın 2011 yılında 8 reaktörü birden kapatması ve 2022 yılına kadar ülkede ki tüm nükleer reaktörleri kapatacağını bildirmesi ülkelerin nükleer enerji konusunda farklı politikalar izlediklerini bizlere göstermektedir 3 En Çok Nükleer Reaktöre Sahip İlk On Ülkenin Listesi ÜLKELER Elektrik Üretiminde Payı % Nükleer Reaktör Sayısı İnşa Halindeki Reaktör Sayısı ABD 19% 104 3 Fransa 78% 58 1 Japonya 18% 50 2 Rusya 18% 33 11 Güney Kore 35% 23 4 Kanada 15% 20 – Hindistan 4% 20 7 Çin 2% 16 28 Birleşik Krallık 14% 16 – Ukrayna 48% 15 2 Kaynakça Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. Sanayileşmiş ve ekonomik olarak hızla kalkınan ülkelerin artan bir şekilde nükleer enerji kullanmasının sebebi nedir? Bu sorunun cevabını öncelikli olarak nükleer enerjinin sağladığı avantajlarda ve enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan fosil enerjinin tükenme riski altında olması gerçeğinde aramak gerekir. Enerji ihtiyacının insan hayatı devam ettiği sürece var olacağı gerçeği ve fosil enerji kaynaklarının hızla tükenme riski altında olması, devletlerin nükleer enerji ya da yenilenebilir enerji kaynakları gibi alternatif enerjilere yönelmesi sonucunu doğurmuştur. Dünyada Üretilen Elektriğin Enerji Kaynaklarına Göre Dağılımı EnerjKaynakları Dünya Petrol 4,60% Doğalgaz 22,20% Kömür 40,60% Hidrolik 16,00% Nükleer 13,00% Diğer Yenilenebilir vb. 3,70% TOPLAM 21,431 TWh Kaynakça Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. Türkiye’nin Nükleer Enerji Politikası Türkiye’de artan enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla enerji politikasını nükleer enerjiye çevirmiştir. ABD, Japonya ya da Rusya gibi ülkelerin sahip olduğu nükleer teknolojiye Türkiye sahip olmadığı için nükleer reaktörlerin inşasını ithalat yoluyla gerçekleş-tirmektedir. İleri teknoloji gerektiren nükleer enerjinin Türkiye’de inşa aşamasında olması beraberinde çok ciddi tartışmaları getirmiştir. 2023 yılına kadar dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı planlayan Türkiye, ekonomik hedeflerini destekleyecek enerji kaynaklarına sahip olmak, enerjide dışa bağımlılığına son vermek ve aşırı enerji ihracının neden olduğu ekonomik yükü hafifletmek amacıyla yeni enerji politikaları geliştirmeye başlamıştır. Bu politikaların başında, fosil enerji kaynakları olan kömür, petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltarak nükleer enerjinin kullanılması gelmektedir. Sadece avantajlarına baktığımız zaman çok cazip gibi görülen nükleer enerji konusunda madalyonun diğer tarafına yani nükleer enerjinin sahip olduğu dezavantajlarına baktığımızda ise çok farklı bir tablo ile karşı karşıya kalmaktayız. Gerek medya gerekse bilim adamları arasında farklı tartışmalara neden olan nükleer enerji Türkiye’nin yeni enerji politikalarının merkezini oluşturmaktadır. Nükleer enerji santralleri yapım aşamasında olan Türkiye, yer seçimi konusunda uzun uğraşlar neticesinde kararını vermiştir. Mersin, Sinop ve son olarak Kırklareli illerine yapılması kararlaştırılan nükleer enerji santralleri yöre halkı tarafından sıkça tartışılır olmuştur. Özellikle İstanbul’a yakın olması nedeniyle Kırklareli’ne yapılması planlanan nükleer santral olası kaza riskine karşın ciddi tepkilere maruz kalmaktadır.3 Nükleer Enerjinin Olumlu-Olumsuz Yanları Nükleer enerjinin avantajları hakkındaki fikirleri şu şekilde belirtmek mümkündür Potansiyel rezervleri çok yüksektir. Bugünkü rezervlerin nükleer santralleri 150 yıl kadar besleyebileceği tahmin maliyet fiyatları çok düşüktür, çünkü enerji üretiminde çok az miktarda hammadde santraller diğer santrallere göre az arazi kullanırNükleer enerjinin atıkları yüksek teknolojili tesislerde tekrar enerji üretimi için enerjide yakıtın 10 yıl depolanma kolaylığı vardır. Dolayısıyla dışa bağımlılığı azaltma imkanı enerjinin büyük bir kısmını ithal yolla karşılayan gelişmekte olan ülkelere kendi enerjisini üretmek ve ithalatta harcadığı döviz giderlerinin azalmasını silah üretmek için bir nükleer santrale ihtiyaç yoktur, dolayısıyla nükleer santraller silah yapımı için uygun tesisler santrallerde insan yapımı her inşada kaza riski olmasına karşın nükleer santralde kaza riski çok santraller enerji üretimi sırasında petrol, kömür ve doğalgaz kullanan santrallere göre çok daha az miktarda karbondioksit salınımında bulunur yani sera gazı emisyonları daha az olduğundan küresel ısınmayı hızlandırıcı etkileri daha düşüktür. Nükleer Enerji’nin sayılan bu avantajlarına karşın bir çok olumsuz yanları da vardır bunlar sayılacak olursa Radyoaktivite nedeniyle gerek üretimden önce, üretim aşamasında ve gerekse atıklar nedeniyle tehlike arz eder. Atıklar zehirliliğinin %99’unu 600 yıl sonra kaybetmektedir. Uranyum hacimce ufak olmasına karşın çıkarımı esnasında yüksek miktarda çok fazla arazi eşelediği için yüksek miktarda atık madde ortaya belirli coğrafi özellik taşıyan yerlerde kurulmak zorundadırlar. Hammaddenin yer seçiminde önemi yoktur. Bu konuda asıl önemli olan Pazar ve soğutma suyuna yakınlıktır. Bu nedenle deniz ve göl kıyıları, haliçler, büyük akarsu kıyıları uygun coğrafi mekanlardır. Pazar konusunda ise sanayi bölgelerine yakınlık önemlidir. Bu durum ülkemiz açısından düşünüldüğünde yapılması planlanan Mersin-Akkuyu santralinin bulunduğu coğrafi konum nedeniyle özellikle yazın deniz suyunun ısınması soğutma işlemlerinde sorun çıkaracağı düşünülmektedir, ayrıca Mersin’in ülkemizin en büyük sanayi alanlarına uzaklığı enerji naklini ortaya çıkaracak ve ek bir masraf getireceği santrallerde her ne kadar az da olsa kaza riski vardır. Risk doğal afetlerle daha da artar. Japonya-Fukişima örneğinde olduğu gibi. bu yüzden nükleer santrale yer seçerken sadece deprem değil, heyelan, kaya düşmesi gibi afet riskinin en az olduğu yerlere güç insanlık için çok büyük tehlikelidir. Atom, hidrojen ve nötron bombaları sırasıyla yakıcı etkileri artacak şekilde hep bu gücün eseridir ve bu güç arttıkça insanlığın geleceğinin daha büyük bir tehlikeye girme ihtimali çok büyük olacak ağırlığını çekebilecek temellere oturtulması gerekir. Dolayısıyla zemin tabiatı yer seçimini etkileyebileceği gibi, tesisin kuruluşu esnasında getirilecek parçalar için deniz ulaşımı tercih tesisler kendi kaza riskleri dışında dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı büyük tehlike oluştururlar. Bir nükleer santralde gerçekleştirilebilecek herhangi bir terör eyleminin sonuçları ağır olacaktır.4 . SONUÇ Türkiye çeşitli birincil enerji kaynaklarına sahip olmasına rağmen bu kaynaklardanyeterince faydalanamamakta, enerji üretim ve iletiminde verimliliği sağlayamamakta, kayıpkaçak konusuna gereken önemi vermemektedir. Enerji kaynakları arasında yenilenebilir enerjipayının az olması, nükleer santrallerin kurulumuna yönelik ciddi ve kararlı adımların atılmaması, kaynak çeşitliliğinde yetersizliğe yol açmakta ve enerjide dışa bağımlılığı devam ettirmektedir. Dışa bağımlı olan Türkiye, enerji açığını kapatmak amacıyla nükleer enerjiyi alternatif seçenek olarak görmektedir. Nükleer tesisleri yapılmadan evvel Türkiye koşulları ve bu tesislerdeki kaza riskleri ve sonrası oluşabilecek gelişmelerinde göz önüne alınması gerekir.

türkiye de nükleer enerji kullanılmasının sosyal avantajları ve dezavantajları